26 Ağustos 2012 Pazar

Hayat tarzı...



Mine URGAN'dan bir yazı.

Mina Urgan demiş ki; "Ben sahip olduklarımın tadını çıkarmayı öğrendim
hayatta. Sahip olamadıklarımın ve olamayacaklarımın acısına ise ayıracak
zamanım yok. Hayat çok kısa."
... daha çok şeye ihtiyaç duymak değil, varolanla yetinebilmeyi başarmak
onemli olan...

Charlotte kuralı
Charlotte, Paris'te yaşayan çok güzel bir kızdır. O kadar güzeldir ki, sarı
saçları şelaleler gibi omuzlarından kollarına dökülür. Boyu upuzun,
bacakları upuzundur. Bir reklam ajansında, müşteri temsilcisi olarak
çalışır. İyi para kazanır. Ailesi çok varlıklıdır hatta. Geçen yaz, Güney
Fransa'daki malikánelerini, Brad Pitt-Angelina Jolie çiftine
kiralamışlardı. Hatta, "Geldiğimizde evde, hizmetlilerden başka kimse
olmasın" diye tembihlemelerine rağmen, Charlotte gidişini muzipçe
geciktirmiş ve bu meşhur çiftle tanışmıştı.
Bense Charlotte'u geçen hafta Paris'te tanıdım. Şu ana kadar, fütursuz bir
roman girişi gibi gelişen bu bilgileri almanız, kuralı sorgulamamanız
açısından önemli. Paris'te, bir arkadaşım beni Charlotte'un evine davet
etti. Bilirsiniz, insanlar birbirlerinin hayatını merak eder, fark etmeden
ve ettirmeden incelerler. Hatta benim en sevdiğim şeylerden biri, sokakta,
perdeleri sonuna kadar açık evlere ve orada yaşananlara şahit olmaktır.
İnsanın içi, insanlığa ısınır. Dersin ki, "Oh.... Üç aşağı beş yukarı aynı
şeyler işte!" Ben de, böyle gözlerle incelemeye başladım biraz önce
tanıdığım bu güzel Fransız kızın hayatını.
Herkesin evinden yola çıkıp, kendisine varmak mümkün. Fakat bu evde bir
tuhaflık vardı. Her şeyden çok az vardı bu evde.. Gerektiği kadar. Mesela,
bir şampuan bir sabun. Küvetin kenarında öyle yalnız başlarına...
(Birbirleriyle uzun zamandır konuşmadıklarına eminim.) Minnacık bir dolap.
İçinde birkaç elbise kazak. Altı yedi ayakkabı. İki dvd. Beş cd. Ipod. Dört
bardak, birkaç tabak. Birkaç mum. En fazla on tane kitap. Hiç ruj yok!
Çantasındaymış. Zaten
lipstick o da... Hayatta bazen, birleştirdiğin kalıpların tamamen dışı
bileşimler olur da, şaşakalırsın ya. Başa dönersin ya. Bir yerde bir
hesaba, olmazsa olmaz diye eklediğin bir kalem birdenbire, tek bir
örnekle, kendini siler ya. Öyle oldu bana. Gözlerindeki silik eyeliner
dışında, süsü de yok bu kızın. Peki bu kız nasıl böyle kız oldu? Nasıl
böyle sade kaldı? Kadın oldu? Dışarıda bu kadar az şeyle, içi çok oldu?
Anlayamadım. Çözemedim. Ona zaten banyosunu gördükten sonra, "miss
simplicity" adını takmıştım hemen. Bayan Sadelik..
Beni şaşırtan şey, aynı zamanda modellik yapacak kadar güzel ve havalı,
aynı zamanda varlıklı bir kızın bu hayat seçimi. Olağanüstü... Kendi
hayatım, arı kovanı gibi başımda vızıldamaya başladı. Paris sokaklarında
beni takip edip durdu bu arılar. Tek çöp bir şey alamadım. Hep sordum: buna
gerçekten ihtiyacım var mı? Buna benzer, aynı işi gören bir şeyim var
mı?... Koca koca alışveriş merkezleri, bizi kandırmak için birbirleriyle
iddiaya girmiş ahtapotlar gibi gelmeye başladı. Kaçtım, kaçtım, saklandım.
Sahip olduklarımın,yarısından fazlasına ihtiyacım oktu.
Hayatı ağırlaştıran şey, seçim çokluğu.
Az şey kadar güzeli yok. Gereği yok. Sonumuz belli.
Banyoda bütün ürünler, dopdolu şişelerle birbirlerini köpürtürken, hiç
giymediğimiz kazaklar lüzumsuzca dizilmiş t-shirt'lere dolapta el şakası
yaparken, hiç açılmamış kitaplar kendi kendilerine konuşurken... Biz
orada olmayacağız. Üstelik onlar da, boşu boşuna bizden başka kimsenin
olmamış olacak. Anladınız değil mi Charlotte kuralını. Ben de sözü
geçenlerde yakın bir arkadaşımdan duyduğum ve sevdiğim bir sözle bitireyim.


Zenginlik çok şeye sahip olmak değil az şeye ihtiyaç duymaktır.

1 yorum:

  1. Very descriptive article, I liked that a lot. Will there be a part 2?
    my website > Is Eat Stop Eat a Scam

    YanıtlaSil

Küfür, hakaret içeren yorumlar yayınlanmayacaktır.
Teşekkürler..

Bumerang - Yazarkafe

Bumads

Mart 2007'nin "En iyi blog"u Seçilmişti blogum!Teşekkürler destekleyen herkese...