13 Mart 2013 Çarşamba

Herkese her şey anlatılır mı?

Az evvel rastladım; Herkese her şey bal gibi söylenir diyordu Nil Karaibrahimgil... Aslında buna çokta katıldığımı söyleyemeyeceğim! Hayır efendim, herkese her şey söylenmez işte...
Zira bazen paylaştığınız kişi sizi öylesine pişman eder ki anlattığınıza, keşke hiç anlatmasaydım dersiniz... Tabi ki içinize atın şişin şişin patlayın demiyorum:) Ama anlatacağınız insanı iyi seçmek gerekir diye düşünüyorum ben! Hani Gabriel Garcia Marquez'inde dediği gibi;
"Her zaman seni üzecek birileri olacaktır, yapman gereken insanlara
güvenmeye devam etmek, kime iki defa güveneceğine daha fazla dikkat etmektir"
Buyrun Nil Karaibrahimgilin yazısı;


Herkese her şey bal gibi de söylenir;

Hepimize ailemiz, arkadaşlarımız, büyüklerimiz tarafından defalarca tembihlenmiş bir şey varsa o da: ‘herkese her şey anlatılmaz’dır.
Buna o kadar inanırız ki, tüm kusurları ve ‘kötü’ algılanabilecek duyguları, arzuları bir güzel çitiler, öyle dışarı asarız. Bu bizi içten içe hasta edip, çift hayatlar yaşamaya zorunlu da kılsa, bu kurala uyarız.
Aile içindeki şeyler içeride kalır. (Dışarıda olan şeyler dışarıda kalır.) Başa gelen bir talihsizlik savuşturulup, olmamış gibi yapılır. İlkokulda, başkalarıyla yeni yeni paylaştığımız birkaç sır da ortalarda gezinince, arkadaşlar bile güme gider.
İnsan kendini hayatının daha en başında uyarır: Kimseye karşı temkini elden bırakmayacaksın. Arkadaşa bile hikayenin tümünü aktarmayacaksın.
Aman dikkat’lerle kat kat sarmalanan bu bünye, suskunlaşır. İçine atar çöplerini. Çöp zannettiklerini diyelim. Çünkü aslında insana ait hiçbir şey çöp değil. İnsana ait her şey, hepimizde mevcut ve tanıdık. Her duygumuzun birbirimizde karşılığı var.
Bir şey saklamak, kendini yalnız var saymaktan, derdini dev sanmaktan kaynaklı. Halbuki ne yalnızız ne de dertlerimiz sadece bize ait. Neredeyse her şey ortak kümede. Bunu anlamanın tek yolu da, anlatmak.
Kendi hikayenin karşı tarafta şok etkisi yaratmadığını, hatta sıkıcı derecede tanıdık geldiğini gördüğünde, birbirinde eriyorsun.
Efervesan bir tablet gibi eritiyorsun o katılaşmış asitli şeyi. İçinden gidiyor artık. Ödem yapmıyor. Tanıdığım en sağlıklı insanlar, açık bir kitap gibi dolaşanlar.
Sevgilisiyle ya da sevgilisizliğiyle olan derdini, içine mizah katarak anlatan insan kadar eğlencelisini gördünüz mü?
Birinin sizi salona buyur edip ‘ne içersin?’ demek yerine, yatak odasındaki çorap çekmecesini gösterip ‘bunun parmağı yırtık giyemiyorum’ demesi kadar insanca.
Böylelerine bayılıyorum ben. Ruhları mini etekli. Ve o eteği öyle bir özgüvenle giyiyorlar ki, hiç çekiştirmiyorlar.
Şeffaflığın ferahlığında, her dem taze naneler gibiler. Maşallah.
Onları sevmemin bir başka nedeni de, sana hep dürüst olmaları.
Hesap makinelerini yanlarında taşımadıklarından ve insanı korkulacak mahluk olarak görmediklerinden, ne düşünürlerse söyler onlar. Sözlerine güvenebilirsin. Seninle, sahte evraklar üzerinden ittifak kurmak gibi gayeleri yoktur çünkü.
Başkaları cehennemdir demiş Sartre, ama ben de diyorum ki cennet de onlar. Hikayende boş kalan yerleri başkaları dolduruyor.
Bak dene. Bugün kestir gözüne birini. Tamamen yabancı biri de olabilir, tanıdığın biri de.
Kalbinin derininde, karnının karanlığında, gözünün bebeğinde saklanan bir cümleni ona söyle.
Onun da çorap çekmecesinde yırtık çorabı yoksa namerdim.

Nil Karaibrahimgil...





Efendim son olarak üç Hükümdar der ki;

(Bütün pişmanlıklarım söylediğim sözlerden oldu. Söylemediğimden hiç pişman olmadım.)

İkincisi der ki:
(Söylemediğim sözlerin sahibiyim. Fakat söylediğim sözlerin esiriyim.) 

Üçüncüsü ise şöyle der:
(Bazı sözleri söylemeye gücüm yetti, fakat söylediğim sözleri geri almaya gücü yetmedi.)


Tercih tabi ki sizin!:)


1 yorum:

  1. Ama bi yerden sonra insan soyleyememeye o kadar alisiyo ki keske yapsaydimlar daha aci verici oluyo

    YanıtlaSil

Küfür, hakaret içeren yorumlar yayınlanmayacaktır.
Teşekkürler..

Bumerang - Yazarkafe

Bumads

Mart 2007'nin "En iyi blog"u Seçilmişti blogum!Teşekkürler destekleyen herkese...