Değişik kaynaklardan konuyu araştırarak yazıyı hazırlarken baya uzun tuttu ama ilginç geldi. .
Asit-Alkali Dengesi
İnsan olarak bu kadar gelişmiş bir biyolojik sisteme sahipken, reflekslerimizin bir kurbağınınkine benzer olması ne acıklıdır.
Bir kurbağayı içi soğuk su dolu kaba koyup suyla beraber ısıtırsak, kurbağa ısıya adapte olur. Onu pişiren suya kaynayınca bile tepki vermez. Sürece alışmıştır. Tehlikeyi farketmez.
Aynı kurbağayı kaynar suya direkt atarsak, anında zıplar kaçar. Ani şok etkisi!
Bir sorun topyekün tepemize binerse daha kolay farkediyoruz. Yavaş yavaş olan zararlı durumlara ise adapte olup, onları görmezden geliyoruz.
Ama gerçekler, biz onları görmezden geliyoruz diye ortadan kakmaz!
Diyelim ki akvaryumda balığımız var. Suyunu hiç değiştirmezsek, balık hastalanırsa, balığı mı değiştirmeli suyu mu?
Ortam her şeydir. Bizim ortamımız nasıl?
Modern yaşam bize ne getirdi, bizden ne götürdü?
Hazır yiyecekler dolusu market rafları, hızlı üretilmiş GDOlu sebzelerle dolu manavlar,bir metrekarede yaşayıp semirmiş hayvanlar, kimyasallarla temizlenmiş şehir suları, bolca ilaç… Bütün bunları görmezden gelip , hastalık ortaya çıktıktan sonra panikle koştuğumuz ileri(!) tedavi yöntemleri…
Kurbağadan ne farkımız var. Suyu kirlenmiş akvaryumdaki balıktan ne farkımız var?
Ne yapacağız? Yeni fikirlerin kabulü için şimdiki ‘ilaç’ devlerinin yanlış yönledirdiği tıp adamları neslinin değişmesini mi bekleyeceğiz?
İki şey yeterli.
- Mevcut yaşam tarzının “iç”imizi ve “dış”ımızı kirletiğini farkedeceğiz
- Kendi iç ortam sıvılarımızı temiz tutacağız.
İleri anti-aging yaklaşımlarını ülkemizde ilk uygulayan hekimlerden Dr. Ayşegül Çoruhlu, diyetin biyokimyasını hücre düzeyinde bir denge ile açıklıyor. Diğer tüm diyet önerilerinin eksik bıraktığı parçayı yerine koyuyor: İşe en basit biçimde “iç” çevrenizi temiz tutarak başlamanızı öneriyor.
Ne kadar yağ, ne kadar vitamin, ne kadar protein? Genellikle bunlara odaklanıyoruz oysa dikkat edilmesi gereken başka bir nokta daha var:
Vücudun genel iyilik ve sağlık halini belirleyen ASİT- ALKALİ DENGESİ.
İnsan organizması hafif alkali olmak üzere programlanmıştır. Aşırı asitlenme farkında olmadığımız en büyük gizli tehlikedir.
Kanser, kolesterol, osteoporoz, aşırı kilo alımı, kilo verirken yağ yerine kas kaybetmek, kırışıklıklar, cilt sarkması gibi birbiriyle ilgisiz görünen rahatsızlıklar aynı sebepten kaynaklanırlar: Vücudun aşırı asitlenmesi, yani iç ortamımızın kirliliği.
a) Vücudun asit oranını artırma bakımından en tehlikeli olan diyet elemanı rafine beyaz şekerdir. Rafine şeker yani çay şekeri, vücut sıvılarının asit oranını, yeryüzündeki tüm besinlerden daha hızlı ve daha şiddetli biçimde artırır. Özellikle de, hem yüksek miktarda şeker, hem de asit içeren meşrubatlar, bu kategorinin lideridir. 330 ml’lik kola, gazoz vb. meşrubatlar, kana direkt olarak 9 çay kaşığı dolusu rafine beyaz şekere eşit miktarda şeker karıştırırlar ve eğer vücut çok çabuk bir acil durum tepkisi gösterip bunu tamponlamasa, dakikalar içinde ölebileceğimiz kadar yüksek hızda kanı asitleştirirler. Kanda, bir bardak şekerli ve gazlı meşrubatın sebep olduğu ciddi ve ani asit artışını dengeleyip, ölmemek için çok çabuk olarak 32 bardak alkalik su içmek gerekir. Bu içeceklerin tüketilmesinden sonra vücut, kandaki bu aşırı asidi dengeleyip, hızla alkalik dengeyi kurmak üzere kemik ve dişlerimizden kalsiyum ve magnezyum minerallerini çekerek kana pompalar.
b) Et ve süt grubu’ndaki hayvansal gıdalar; içerdikleri yüksek miktardaki proteinden dolayı, vücut sıvılarının asit oranını artırırlar. Fazla tüketimleri, bu asitlerin vücuttan atılamayarak, dokularda kristaller halinde birikmesine ve kalsiyum, magnezyum gibi minerallerin kaybına sebep olur. Gün içinde tüketimlerine dikkat etmeli, süt, yoğurt ve etlerin yağsız olanlarını tercih etmeli ve çok fazla miktarlarda tüketmemeliyiz. -
c) Tahıllar ve özellikle de nişasta da, vücuda yine yüksek oranda asidik yük oluşturan gıdalardır. Bunların da tüketilen miktarlarına dikkat edilmeli, kek, pasta, beyaz ekmek, pirinç, makarna gibi yüksek unlu ve nişastalı besinler yerine; çavdar, kepek, yulaf gibi lif içeriği yüksek tahıllı besinler kullanılmalıdır. -
d) Kabuklu yemişler de fazla tüketildiğinde, vücudun asidik yükünü artırma etkisi vardır. Fakat bunlar arasında badem istisnadır. Badem, vücut sistemini alkalik yapmaya yardımcı olmakla birlikte çok faydalı bitkisel proteinleri, yağ asitlerini, kalsiyum-magnezyum gibi mineralleri de içerir. Bademin ve diğer tüm yemişlerin tuzsuz ve kavrulmamış olanı tercih edilmelidir.
NE KADAR ASİTLİSİNİZ TESTİ
- Sigara içiyor musunuz?
- Kolalı veya şekerli hazır içecekler tüketir misiniz?
- Günde dörtten fazla çay/ kahve içiyor musunuz?
- Haftada iki defadan fazla kırmızı et tüketiyor musunuz?
- Haftada iki defadan az balık tüketiyor musunuz?
- Günlük su tüketiminiz iki litreden az mı?
- Sık sık tatlı yeme ihtiyacı duyuyor musunuz?
- Günlük olarak sebze tüketiminiz iki öğünden az mı?
- Yemek sonrası şişkinlik, gaz ve hazımsızlık şikayetleriniz var mı?
- Kabızlık şikayetiniz var mı?
- Ağız kokusu ve ter kokusu problemleri yaşıyor musunuz?
- Diş eti kanaması veya diş çürüğü sorunları yaşıyor musunuz?
- Saç dökülmesi, tırnak kırılması ve cilt kuruluğu problemleriniz var mı?
- Sık sık bacaklarınıza kramp girer mi?
- Kronik sırt ağrısı çekiyor musunuz?
- İdeal kilonuzdan uzak mısınız?
- Fazla kilolarınız bel ve karın bölgesinde mi birikmiş durumda?
- Sabahları yataktan yorgun mu kalkıyorsunuz?
- Öğlen yemeğinden sonra yorgunluk ve uyku hali hissediyor musunuz?
Yukarıdaki sorulara ;
- 0-5 tane “evet” cevabınız varsa hafif düzeyde asitlisiniz.
- 5-10 tane “evet” cevabınız varsa asitlisiniz.
- 10+ tane “evet” cevabınız varsa ileri düzeyde asitlisiniz.
Çözüm basittir:
Asit yapan yiyecekleri azaltıp, alkali yapan yiyecekleri artırmaktır. Gerçek evimiz olan vücudumuzu temiz tutmaktır. Et yiyorsak yanında yiyeceğimiz bol yeşillik günahlarımızı silecektir. İçeceğimiz suya yapacağımız küçük bir dokunuş onu kat kat daha faydalı hale getirecektir. Asit alkali dengemizi iyi kurarsak, hayatın tadı tuzu olan kaçamaklarımız için de ağır bir bedel ödemeyiz.
Daha önce kimsenin diyetin biyokimyasını böylesine mercek altına almadı, tek bir hücrenin sağlığının, genel ruhsal-bedensel iyiliği belirlediğini böylesine net ve akıcı bir dille ortaya koymadı. Kalori hesaplarını, karbonhidrat-protein oranlarını, kan grubu formüllerini bir kenara bırakıp Alkali bir diyeti seçmek insanın sağlığı için verebileceği en basit ama en büyük destektir.
Kan ve Vücut Sıvılarının pH’ı Nedir? Bu pH Değeri Nasıl Korunur?
Bizim kan ve diğer vücut sıvılarımızın pH’ı hafif alkalik olup, 7.35-7.45 civarındadır ve bu değerlerin dışına çıkarsa hayati bir tehlike içerisine gireriz. Vücudumuz bu değeri korumak için, vücut sıvılarındaki asit ve alkali mineralleri doğru oranlarda birleştirip, onları tuza çevirerek sürekli olarak bir tamponlama (nötr hale getirerek dengeleme) yapar.
Doğal yollardan Ne yapılabilir?
Hasta olmamak için her gün 1 çay kaşığı karbonatlı su içebilirsiniz deniliyor.
Bunu yarım çay kaşığı sabah, yarım çay kaşığı akşam 1 bardak suya karıştırıp 3dk bekleyip iyice karışmasını bekleyin sonra tekrar karıştırıp için. Her beden ve her bedenin göstereceği tepki farklı olucak'tır. Çünkü herkesin farklı beslenme biçimi var. Bundan dolayı herkesin kendi bedenini dinleyip buna bağlı olarak karbonat miktarını ayarlaması gerekir.
En Önemlisi Şu bilgileri Lütfen Anlamaya çalışın!!!!.
Sodyum Bikarbonatın Önemi
Tükrük bezlerinin yoğun miktarda karbonat iyonları salgılayarak yediklerimizi alkali yapar. Midemizin çevresi kandan alınan sodyum klorür'le çevrilidir. Sodyum su ve karbon dioksitle birleşerek alkali TUZ yani SODYUM BİKARBONAT OLUŞTURUR. Biyokimyada bu şu şekilde formüle edilir: H20 + CO2 + NaCl = NaHCO3 + HCL. Bundan dolayı midemiz aslında yediklerimizi ALKALİ yapmaktan sorumludur. BRUNNER BEZLERİ (12 PARMAK BAĞIRSAĞINDA BULUNUYOR) yüksek miktarda karbonat salgılayarak yediklerimizin alkali halde sindirilmesini sağlıyor. Pankreasımız Yüksek miktarda Sodyum Bikarbonat salgılayarak mideden gelen asitleri nötralize etmek ve yediklerimizi alkali yapmaktan sorumlu. Karaciğerde safra salgısındada yüksek miktarda karbonat içerir. Bedenimiz çürümemek için (kanser olmamak için) kendisini hep karbonatla alkali hale getiriyor. Böbreklerimizin kendisi karbonat ürettir. Böbreklerimiz kanın pH seviyesini alkali tutmakla sorumludur.
Karbonatla ilgili ayrıca şu bilgilere de ulaştım.. Anlatılanlar Tamamen alıntıdır.
Karbonatın Kullanımı:
1) Bir büyük bardağa 2 tatlı kaşığı karbonat atıldıktan sonra üzerine az az kaynar su dökülerek köpürtülür ve karbonatın suda iyice çözülmesi sağlanır.
2) Sonra üzerine normal su dökülür, karıştırılır ve içilir. (Su sıcak geliyorsa soğumaya bırakılır ve öyle içilir).
3) Eğer Kanser, MS, Diabet hastası için ise: vücudu Alkali hale getirmek için ilk hafta aç karnına yemeklerden 1 saat önce 2 kere tekrarlanır. Sonraki 3 Hafta sadece sabahları kahvaltıdan önce aç karnına içilerek devam edilir. 1 Ay sonra gidip hastalığınızı kontrol edip iyi olup olmadığını görebilirsiniz.
4) Eğer idrarınızdaki pH 7.36 ve üstüyse Alkali haldedir vücudunuz, dilerseniz hergün bir çay kaşığı suya karbonat atıp hergün kullanmaya devam edebilir yada sadece ihtiyaç duyduğunuzda bunu uygulayabilirsiniz.
5) İdrarınızdaki pH seviyesini öğrenmek için digital pH ölçerler satılıyor, onlardan bir tane alıp hergün tartıya çıkmak gibi idrarınızdaki pH seviyenize bakıp sağlık durumunu anlayabilirsiniz.
6) Digital pH ölçer yerine pH kağıtları satılıyor, bunu da internetten araştırıp öğrenebilirsiniz. Hastaysanız alkali gıdaları araştırıp mümkün mertebede iyleşene kadar Alkali gıda tüketmeye itina gösterin. Kanser asidik sıvı'dır. Hücrelerin içerisine yerleşip belirli bir bölgede toplandığında kendisini mantar hastalığı şeklinde gösterir.
7) Kanser, Diabet, MS, Akne, Egzama ve diğer bütün hastalıklar ASİDOZ'DAN KAYNAKLANIR. ALKALİ HALE GELDİĞİNİZDE HASTALIKLARINIZIN HEPSİNDEN ( %99 ) KURTULURSUNUZ.
Kimyager, Mikrobiyolog, Diyetisyen Dr. Robert O Young'a bağlı söylüyorum. İnternetten kitaplarını sipariş edebilir, video ve bütün yazılarını okuyabilirsiniz.
Birkaç kullanıcı şunları yazmış:
"Carmen Newman, göğüs kanserinden Kurtuluşu; Carmen Newman 2008 senesinde göğüs kanserine yakalanmış. 2009'a gelindiğinde doktorları: (bu sırada ağlamaklı oluyor, çünkü öleceğini düşünmüş, büyük bir travma aslında) ona bağışıklık sisteminin çok düşük olduğunu, ne yapacaklarını bilmediklerini ve bir harukaledelik beklemesini söyleyip onu eve göndermişler. O da eve dönmüş daha sonra yeşil alkali gıdaları tüketmeye başlamış ve her gün kendisini daha iyi hissetmiş. Daha sonra Dr. Young'ın özel tedavi merkezine gelmiş ve detoks ve düzgün beslenme programı uygulamışlar. Bir kaç gün önce kan testi yapıldığında artık kanserinden iz kalmadığı görülmüş. Şu anda sağlıklı ve mutlu... "
"Kemal Milar: 17 Ocak 2012 İlk sevinç verici haberimi aldım sonunda : Arkadaşımın kız arkadaşının dedesi prostattan ameliyat olurken parça almışlar ve kanser olduğunu ve kemiklere metastas yaptığını söylüyorlar. 80 yaşından büyük olduğu için kemoterapi yapamıyorlar ve yapacak birşey yok diye gönderiyorlar. Benim vasıtamla arkadaşımın kız arkadaşı dedesiyle konuşuyor. Karısı zorla karbonatlı su içirmeye başlamış. 4 Hafta karbonatlı su içtikten sonra, gittikleri hastanede doktorlar kanser hastalığından iz kalmadığını iyleştiğini söylemişler..."
Değişik kaynaklardan alıntı yaparak hazırlanmıştır..
ALINTIDIR..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Küfür, hakaret içeren yorumlar yayınlanmayacaktır.
Teşekkürler..