4 Mart 2015 Çarşamba

"Karar vermek için acele etmemek lazım!..

 Lao Tzu bu öyküyü çok sever ve sık sık anlatırmış.




Köyde yaşlı bir adam varmış. Çok fakirmiş; fakat kral bile onu kıskanırmış.
Çünkü bu köylü ihtiyarın dillere destan bembeyaz, harika bir atı varmış.
Kral at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya hiç yanaşmamış. "Bu at, sadece bir at değil benim için. Bir dost. İnsan dostunu satar mı?" dermiş hep.
.
Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü, ihtiyarin başına toplanmış. "Seni ihtiyar bunak. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler. İhtiyar "Karar vermek için acele etmeyin" demiş.

Sadece 'At kayıp' deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."
.
Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi ati peşine takıp getirmiş.
.
Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler. "Babalık" demişler, "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için. Şimdi bir at sürün var." "Karar vermek için yine acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?"
.
Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıkça ama, içlerinden "Bu adam sahiden saçmalıyor" diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarin tek oğlu attan düşmüş ve bacağını kırmış.
Evin geçimini sağlayan oğul, şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler yine gelmişler ihtiyara. "Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler. İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru? Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez."
.
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarin kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.
.
Köylüler, yine ihtiyara gelmişler. "Yine haklı olduğun kanıtlandı" demişler.
"Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması talihsizlik değil, şansmış meğer."
.
"Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. Oysa ne olacağını kimse bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin talihsizlik olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz."
.


.
İşte böyle.. Gerçekten de yaşamadan hiç bi şeyin bizim için sonunun iyi mi kötü mü olacağını bilemeyiz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Küfür, hakaret içeren yorumlar yayınlanmayacaktır.
Teşekkürler..

Bumerang - Yazarkafe

Bumads

Mart 2007'nin "En iyi blog"u Seçilmişti blogum!Teşekkürler destekleyen herkese...