28 Haziran 2016 Salı

Fazlalıkları atmanın dayanılmaz hafifliği

Her sabah dolabın önünde geçirdiğiniz ve giyecek hiçbir şey bulamadığınız o dakikalara acıyor musunuz?
Ne kadar toplarsanız toplayın, evde hep bir takım eşyalar bir takım yerlere yığılıp sizi sinir ediyor mu?
Toz alırken bin tane kıvır zıvırı kaldırıp yerine koymak gibi işlemlere lüzumsuz enerji mi harcıyorsunuz?
Ben bu durum için bir yöntem okudum.
Ve bugüne kadar hep “kapı-duvar-beyaz koltuk”tan oluşan dekorasyon stili sandığım ve kıl kaptığım “minimalizm” kavramını yeniden sorguladım.
Sorguladım ve çok da mantıklı tarafları olduğunu fark ettim. (Böyle bi salon istemem, o ayrı.)
21. Yüzyıl dünyasını saran, hem çevreye hem kendimize zararlı olan lüzumsuz tüketimin büyük bir çoğunluğunu besleyen şöyle faktörler var:
-Ucuz mallar (Ucuza çalıştırılan işçilerin, ucuz malzemelerden ürettikleri mallar)
-Bol taksitli kredi kartları
-Sık değişen moda
-Hazıra konmanın rahatlığı ve emek harcanan ürünlere zaman bulamamak.
Bu dört faktörün etkisi altında kalmak, hayatımızda eşyaların yerini ait oldukları yerden çıkarıyor:
-Kalitesiz ürünlerin çok çabuk eskimesi ve sürekli yenisini almak zorunda kalmak
-Yüzlerce kredi kartı ile borca batmak
-Her sene değişen renk ve tarzlarda kıyafet yüzünden, hiçbir kıyafetimizi birbirine uyduramamak ve “giyecek hiçbir şeyim yok böööüüğğğ” diye yine mağazalara koşmak
-Hazır eşyaların bizi zaman kaybından kurtardığına inanarak, aslında “tam istediğimiz gibi” bir şey aramaya korkunç zaman harcamak.
Ve tabii, dolup taşan dolaplar, kapanmayan çekmeceler, eşyaların temizliğine ve toplanmasına adanmış hayatlar….
Peki, janjanlı ambalajlarla, anlık heveslerle kandırıldık, satın aldık, türlü türlü lüzumsuz şey biriktirdik, geçmiş olsun. Şimdi ne yapacağız?
Elimizdekileri bu bakış açısından elemeye başlayabiliriz:
Söz konusu elemeyi giyim alanında yapacağınızı varsayalım…
1. Dolaplarınızdaki, çekmecelerinizdeki tüm eşyaları, -çoraplar dahil!- dışarı çıkarın. Ve manzara karşısında dehşete düşün.
2. Şimdi, eşyalarınızı üç gruba ayırmaya başlayın (dikkat, çok uzun sürebilir.). Bir kere, en sık giydiğiniz ve giymekten keyif aldığınız şeyleri hemen alıp o yığının içinden dolabınıza geri koyun ve onlara bir göz atın; onları bu kadar çok giymenizin nedenleri nelerdir? Yumuşak olmaları? Renkleri? Kullanışlı oluşları? İşte bu bilgileri bir kenara yazın. Aldığınız notlar, bir sonraki alışverişinizde size yol gösterici olacak. Sonra “eh işte”leri de alıp dolaba koyun. Az giyiyorsunuzdur, ama gereklidir. Örneğin siyah bir resmi ceket. Ben pek giymem, ama temel bir giysidir ve dolapta bulunması gerekir. Üçüncü grupta, sevmediklerinizi ayırın. Bu gruptakiler, son 1 yıldır hiç giymedikleriniz, bundan sonra da muhtemelen hiç giymeyeceklerinizdir. Ya da, moda diye aldığınız iddialı bir parçadır (göbeği açık bluz ?!) ve sizin için cazibesini kaybetmiştir. Bu gruba eşya koyarken acımayın; gerçekten sevdiklerinize bir bakın, bir de şu yerde yatan ucubelere yani… Aradaki farkı kavrayın. Aynı “neden seviyorum” listesindeki gibi, “neden sev-mi-yorum” listesi yazın. “Giymiyorum çünkü çok eski, sevmiyorum çünkü rengi çok uyumsuz, kaşındırıyor, batıyor, sündü, çekti, küçük geliyor, söküldü, soldu” vs…
3. Ardından, sevmediklerinizi de kendi içinde ayıracağız… a) Bağışlanacaklar, b) Onarılacaklar c) Çöpe atılacaklar. Örneğin, çekmiş ve size küçük gelen ama sağlam yün bir kazak, bir çocuğun işine yarayabilir. Bunu ayırın. Ama yırtılmış çorabınızı, -yaratıcı bir DIY projeniz yoksa- atın gitsin. Paçasını yaptırmaya üşendiğiniz pantolonlarınızı da, onarılacaklar listesine koyabilirsiniz. Sapa sağlam pantolon sonuçta!
4. Dolabınıza son bir kez bakın. Ne görüyorsunuz? Hangi renkler ağırlıkta? Kıyafetlerin birbiri ile uyumu nasıl? Çoğunlukta olan giysiler var mı? Bunu yapmamızın amacı şu: Belki de 12 çeşit kotunuz var, ama iş yeriniz için sadece tek bir kumaş pantolonunuz var. Demek ki burada, yaşam tarzımıza uygun şekilde alışveriş yapmıyor olduğumuza dair bir ipucu var!
Bundan sonrası için…
1. YAŞAM TARZINIZI KABULLENİN.
Yaşam tarzınıza objektif bir gözle bakın. 2 otobüs, 1 metro ile her sabah işe gidiyorsanız, topuklulara değil düz ayakkabılara ihtiyacınız vardır. Bankada çalışıyorsanız, resmi giysilerinizin çoğunlukta olması gerekir. Daha rahat bir ortamda çalışıyorsanız buna göre giysileriniz olmalı. Haftasonları ve boş zamanlarınızda ne yapıyorsunuz? Eller havaya insanıysanız, düğününüz derneğiniz çoksa, dolapta gece kıyafetleriniz olmalıdır. Yok, çoluk çocuk ev gezmesine gidiyorsanız, rahat kesimli kıyafetlere yönelirsiniz. Kırk yılın başı giydiğiniz topuklu ayakkabılardan 5 çift olmasına gerek yok!
2. RENK PALETİNİZİ BELİRLEYİN.
Zevkleriniz zamanla değişebilir, ama ten-göz-saç renginize yakışan renk skalası pek değişmeyecektir. Bu nedenle size yakışan renkleri bulun ve bu renklerin birbiri ile uyumlu olanlarını almaya çalışın. Örneğin, bütün dolabınız mavi, mor, pembe gibi soğuk tonlardan oluşuyorsa, turuncu ve kırmızı gibi sıcak tonlarda alacağınız kıyafetleri hiçbir şeyle kombine edemeyebilirsiniz. Bunun yerine, iddialı renkleri küçük parçalara, aksesuarlara saklarsınız. Paletinizde mutlaka beyaz, krem, siyah gibi nötr renkler de bulunsun.
3. TARZINIZI BELİRLEYİN.
Tarzımızı belirlemek ve artık bu tarzın dışına çıkmamaya gayret göstermek gerek. (Siz her gün farklı bir şey giyen ünlü modacı gördünüz mü? Daima bir tarz belirlemişlerdir ve aynı şekilde giyinirler. Mesela hep siyah, hep pantolon-gömlek- ya da hep elbise.) Kendi tarzınızı ve renklerinizi bulmak için bir ilham kolajı yapabilirsiniz. Bunun için pinterest, polyvore gibi siteleri kullanabilirsiniz. Ya da eski usul, dergilerden kes yapıştır yapabilirsiniz.
4. MOTTONUZ, “AZ AMA ÖZ” OLSUN.
Bir şeye sırf indirimde ya da moda diye atlamayın. Kalitesine, kumaşının içeriğinin doğal olup olmadığına, dolabımızdaki renklerle uyumuna dikkat edin. Hatta icabında iki katı para verin, ama daha uzun süre ve daha sık kullanabileceğiniz şeylere yatırım yapın. Az olsun, kullanışlı olsun. Kalitesiz şeyleri ayırt etmek için kendinizi eğitin. Aldığınız şeye de doğru bakmayı öğrenin!
5. BUGÜN İŞİNİZİ GÖRMEYEN ŞEYİ ALMAYIN.
Gelecek hayalleriyle alışveriş yapmayın. “Beli biraz dar ama nasılsa kilo veririm” boş bir söylem. Ya kilo verip öyle alışverişe çıkın, ya da bugünkü halinizi kabullenin. Dolabınızda, sadece “şimdiki siz”e uyacak şeyler bulunsun. Aldığınız kıyafetlere gerekiyorsa tadilat yaptırın, üzerinize cuk otursun. Ufak tefek kilo alıp vermelere karşı, beli lastikli, kumaşı likralı şeyler kullanışlı olabilir.
6. KENDİNİZ YAPIN.
Her zaman her şeyi mağazalarda bulamayabilirsiniz. Ama basit şeyleri dikmeyi, örmeyi başarırsanız, markalara ve moda akımlarına bağımlı olmadan kendi tarzınızı sürdürebilir ve hatta bunu çok daha ucuza getirebilirsiniz.
VEEE… TA DAAAAA!!!!
İnsan bakmaya doyamıyor değil mi…
Şimdi, evinizin geri kalanında da bu sistemi uygulayabilir ve gerçekten kullanmadığınız her şeyi hayatınızdan -bir daha geri dönmemek üzere- çıkarabilirsiniz:
Eski makyaj malzemeleriiiii,
kitaplaaaaar,
biblolaaaaar,
cd’leeeer….
Kısa sürede ne kadar hafiflediğinizi ve hayatınızın ne kadar kolaylaştığını göreceksiniz.
Artık hayatınızı eşyalar ele geçiremez!!!
Özetle: MİNİMALİZM CANDIR.

Kaynak: Nil Yalçınkaya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Küfür, hakaret içeren yorumlar yayınlanmayacaktır.
Teşekkürler..

Bumerang - Yazarkafe

Bumads

Mart 2007'nin "En iyi blog"u Seçilmişti blogum!Teşekkürler destekleyen herkese...