28 Aralık 2016 Çarşamba
Herkes kendi yaşadığını bilir..
Bir zamanlar, yeşil tepelerin üzerinde bir münzevi yaşardı. Ruhu temiz, yüreği apaktı. Ve karadaki tüm hayvanlar ve havadaki tüm kuşlar çifter çifter ona gelirler, o da onlarla konuşurdu. Onu zevkle dinlerler, yanına sokulurlar ve oradan ayrılmazlardı, ta ki gece olup da o onları Kutsayarak rüzgâr ve ormanlara emanet edinceye dek.
Bir akşam, sevgiden söz ederken, bir leopar başını kaldırdı ve münzeviye dedi, “Bize sevgiden söz ediyorsunuz. Söyleyin Efendim, sizin eşiniz nerede?”
Ve münzevi dedi, “Benim eşim yok.”
Ve hayvanlar ve kuşlar arasında bir şaşkınlık vaveylasıdır ki koptu ve aralarında konuşmaya başladılar, “Kendisi bu konuda bir şey bilmezken bize nasıl sevgiden ve anlaşmadan söz edebilir ki?”
Nasreddin hocanın dediği gibi; hani hoca bir gün damdan düşmüş de komşular etrafını sarmışlar yorumlar yapıyorlarmış, hoca durun bir dakika demiş, "benim halimi anlamak için damdan düşen gelsin."
Başkasının yaşadığı bir sıkıntıyı bilmek mümkün değildir. Herkes kendi yaşadığını bilir.
Peki siz ne düşünürsünüz bu konuda; bir insanın bir başkasının yaşadıklarını anlayabilmesi için aynı şeyleri yaşamış olması önemli midir?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
hayal etmenin eksik yönü, duygudan yoksun oluşudur.. oysa bir olayı yaşamak, ilgili tüm duygularıyla tecrübe etmektir. Ayrıca bir olayı da herkes farklı yaşar.. bu durumda bir kişinin bir olayda duygularını birebir bir başkasının yaşaması da mümkün değildir / mümkün olmamalıdır kanımca..
YanıtlaSilYorumunuz için çok teşekkürler
SilBence bir insan anlayamaz yaşamadan başqasının yaşadığlnı
YanıtlaSil