8 Ocak 2016 Cuma

Hayır düşünsek, hayır söylesek, hayır yapsak



Çocukluğumuzdan beri işitiriz. Hayırlı evlât, hayırlı insan, hayırlı gelin, hayırlı ev, hayırlı iş...
Mânevi terbiye alan insan­lardan en çok işittiğimiz sözlerden biri de,“hayırdır inşallah” kelâmıdır.
“Hayra karşı, hayırlar olsun” sözleri beni çocuk­luğumdan beri düşündürür. Olayı, insanın fıtri yapısı ile ilgili görüyorum. Resulullah Efendimiz, “Ya hayır söyle, yahut sus” buyuruyor bir Hadis-i Şerifinde. Bana kâinat çapında bir emir olarak yansıyor, düşünüyorum.

Bu Hadisin uygulandığı bir evde karı koca arasında hiç kavga gürültü olur mu?
Münâkaşaya imkân var mı? Bu Hadisin uygulandığı bir işyerinde meslek­taşlar arasında, sevgiden, saygıdan, yardımlaşmadan başka ne olabilir?

Bu Hadisin uygulandığı bir ülke, bu Hadisin uygulandığı bir dünya cennet gibi olmaz mı?
Bugün, rûhi sorunları olan insanlar çözüm için, şifâ bulmak için psikiyatriste gidiyorlar. Hemen hepsinin karşılaştığı durum şu; en yüksek dozajda müsekkinler yazılıyor. Biz buna aile arasında, “uyuşturucular” diyoruz. Peki bu haplar kime iyi geliyor ki? Kimi iyileştiriyor ki? Ne olur bir sayın doktorumuz çıksa da; evlâdım, sen aile hayatında, iş hayatında, sosyal hayatında bir tek
“Ya hayır söyle, yahut sus” Hadisini uygulasan, kısa bir süre sonra bir şeyin kalmaz, desin.

Biliyorum bu satırları okuyan bir doktor olsa, dudak büker, gülümser, benimle alay eder. Cahil adam, der. Ama ben çevremdeki birçok insanda bu Hadis-i Şerifin uygulanmasının müspet, hayırlı neticelerini gördüm, tanık ol­dum. Ne olur evde, işyerinde, çarşıda, pazarda, sokakta, cad­dede, sinemada, tiyatroda, özel sohbetlerde hep hayır söyleyip, hayır konuşsak. Kendimizle başbaşa kaldığımız zaman duygu­larımız, düşüncelerimiz yalnız hayra yönelik olsa. Televizyonda, gazetede, dışarıda negatif bir söz, olumsuz bir davranış gör­düğümüz zaman, hep hayırlar dilesek.

Buna o kadar, ama o kadar çok ihtiyacımız var ki. Kırk üç yılım hukuk mesleği içinde geçti. Bir çok kavgaların, dövüşlerin, yaralamaların, cinayetlerin, yahut küskünlüklerin, kırgınlıkların, dargınlıkların arkasında gö­rülen hep şu idi:

Bir tek negatif, olumsuz bir sözün ağızdan çıkışı. İşte o bir tek hayırlı olmayan kelâm, nice boşanmalara, nice üzücü, iç karartıcı durumlara neden oldu. İlk bakışta insana abartma gibi geliyor bu olay. Ama üzerinde ince ince durup düşünülürse, bu söylenen sözlerin az bile olduğu sonucuna varılıyor. O bir tek söz büyüyor, büyüyor, kocaman oluyor, bütün evreni kaplıyor.


Bir gün, televizyonda bir konuşma yapıyordum. Farkında değilim. Sonradan işittim. İstanbul’dan Psikolog Suna Tanaltay Hanım telefon ederek “Ne kadar güzel bir söz,” dedi. Şunun için farkında değildim. Hayat boyu hiç kâğıda bakarak konuşmadım. Böyle konuşanlardan da, hiç mi hiç hoşlanmam. Konuşmadan evvel besmele çekerim ağzımı açarım arkası gelir. Eskiler buna “irticalen konuşma” derlerdi. Söylemiş olduğum söz şu idi: “Bir tebessüm bütün dünyayı dolaşır.” Aslına bakılırsa bu her şey için böyle değil mi? Bir kin, bir nefret de, bir acı söz de, bütün dünyayı dolaşmıyor mu?

 “İslam’ın Güler Yüzü” isimli kitabında Profesör Eva Hanımın çok ilginç bir tespiti var. “Bir kimse,” diyor, “Çayını içerken, kaşığını bardağın içinde dolaştırırken çıkan ses, uzaydaki bütün zerrelerden duyulur.”
Aman Yâ Rabbi... Bu sözü okurken tüylerim ürperdi, kendimden geçtim. Her şey ne kadar birbiriyle ilgili. Bazı kimseler der ki, evimde kapım kilitli, perdelerim örtülüyken ben yapayalnızım. Kimseler yok. İstediğimi yapabilirim. Kimin ne haberi olacak. Bugünkü modern bilime ne kadar aykırı bir düşünce. Mesele hiç de o kimsenin sandığı gibi değil. Hepimiz, her an, aklın alamayacağı bir gözetim, denetim içindeyiz. Biz sâde düşüncelerimizden değil, duygularımızdan da, bütün evrene karşı sorumluyuz.

İçimizdeki kinden, nefretten, intikam duygusundan yükselen eksi elektrik, dünyadaki bütün zerreleri ürpertiyor, haberimiz var mı? Veya içimizden yükselen ve içine yeryüzündeki bütün insanları, bütün hayvanları, bütün nebadâtı, bütün eşyayı içine alan bir hayır dua, bir güzel dilek, dalga dalga bütün zerrelere, iyinin, güzelin, temiz, asil ve yüce olanın ışınlarını yayıyor. Ne olur kalbimizi, kafamızı hep sevgiyle, saygı ile, edep ile, ince­likle, güzel duygularla doldursak. Muhammedî bir aşkla bütün kâinatı kucaklasak. Peygamber Efendimizin hayatına bakalım. Mübârek ağzından bir tek hayırlı olmayan kelâm çıktı mı?
Yüce Resulümüz hep hayır düşündü, hayır konuştu. Hayırlı işlerle ömrünü geçirdi. Negatif düşünceler, duygular içinde olanlar, acaba en büyük zararı kendilerine yaptıklarının farkındalar mı? İçlerindeki kin ve nefretin, sevgisizliğin, saygısızlığın ateşini, alevini, uyuşturucu ilaçlarla almaya çalışanlar, acaba hayatla­rıyla oynadıklarının farkındalar mı? Acaba onlar ömür boyu, bir kerecik olsun, “Seviyoruz, seviliyoruz, güzelliğimiz bu yüz­den” diyebilecekler mi?
Bir kerecik olsun, “Aşk gelicek, cümle eksikler biter” diyebilecekler mi?


Evet, “Cümle yerde Hak nâzır, göz gerektir göresi” diyor, büyük Yunus. Biz bu zanlardan, vehimlerden, korkulardan bir sıyrılsak da, Kur’an-ı Kerimdeki “Ne yana bakarsan bak, Allah’ın vechi oradadır” Âyetini söyleyebilsek.


“Sevmek, devâm eden en güzel huyum” diyebilsek. Hayır düşünsek, hayır söylesek, hayır yapsak. Ve tertemiz bir hayat yaşadıktan sonra, bir gül bahçesine girercesine ikinci haya­tımıza başlayabilsek. Allah cümlemize nasip etsin.


Gönül Sohbetleri - Cilt IV Sabri Tandoğan


1 yorum:

  1. Yine okuyanı mest eden,mutluluk sarmalına katan güzel bir yazı daha...

    YanıtlaSil

Küfür, hakaret içeren yorumlar yayınlanmayacaktır.
Teşekkürler..

Bumerang - Yazarkafe

Bumads

Mart 2007'nin "En iyi blog"u Seçilmişti blogum!Teşekkürler destekleyen herkese...