2 Haziran 2016 Perşembe

...oruç, beyinde yerleşen zararlı programları siler, düşünce, anlayış ve ezberleme yeteneğini, görme, işitme, tat alma duyularını geliştirir. Adeta tüm vücutta bıçaksız yapılan bir operasyon, ameliyat gerçekleşir



Yemek yemeyi severiz, yerken mutluyuzdur. Tıka basa yedikten sonra ise o mutluluktan eser kalmaz. Günümüzde insanların en büyük sorunu aşırı yemek yemektir.Gün içerisinde uyanık kaldığımız süre içerisinde doyduğumuz halde devamlı ağzımıza bir şeyler atarak, midemizi bilinçsizce doldurmaktayız.
Damak zevki için yenen gıdalar, insanı bağımlı yapan içecekler, meşrubatlar ve her gün artmakta olan yapay gıdalardan oluşan ayaküstü atıştırmalarla aslında kendi sağlığımızı yediğimizi, yedikçe aç kaldığımızı, yediklerimizin sadece fiziksel bünyemizi değil, aynı zamanda zihinsel ve ruhsal alemimizi tüm psikolojimizi de negatif olarak etkilediğinin farkında değiliz.
Helal kavramını tam olarak anlamış olmadığımız için, içinde alkol ve domuz eti olmadıkça her şeyin helal olduğunu zannedip, abur cubur şeylerle, midemizi bilinçsizce doldurmaktayız.
Hz. Muhammed (s.a.v) kendisine sunulan hurmanın ardından gelen eti gördüğünde “Biz hurmayla doymuştuk, Bu kuzu israftır. İsraf da haramdır. Hesabı sorulur." demiştir. Kuran’da da “Yiyiniz içiniz, fakat israf etmeyiniz. Allah israf edenleri sevmez. İsraf haramdır.” Buyruluyor. (Araf suresi 7/31)
Buradaki “israf” sanıldığı gibi fazladan yenen yemek olmayıp, yiyen kimsenin beyninde aşırı yüklenmeden dolayı oluşacak tahribatın kişiye vereceği bedensel ve ruhsal zararı işaret etmektedir.
Yedikçe vücudumuzda yabancı maddeler den oluşan “çöp yığınları” oluşmakta ve oluşan bu çöp yığınları bir müddet sonra bedensel ve ruhsal sağlığımızı etkileyip, bizi hasta etmektedir. Bedensel ve ruhsal hastalıklardan kurtulmak için içtiğimiz ilaçlar ise, iyileştirmenin ötesinde oluşan rahatsızlıkların üzerini sadece bir süreliğine örtmektedir.
Devamlı bir şeyler yeme alışkanlığını terk etmek kişi için çok zor bir durumdur. Bu yüzden nefsini frenleyip, yeme, içme alışkanlığını bırakmak insana bir işkence gibi gelebilir.
Bu durumdaki aşırı yeme alışkanlığı olan kimseler için “oruç” kıymeti bilinmeyen bir ilaç, mükemmel bir yöntemdir. Oruç aşırıya kaçan kendi irademizle temizleyemediğimiz dürtüleri kontrol altına almamızı sağlayan oto kontrol ve nefis terbiyesi oluşturan olağanüstü bir farkındalık ve arınma yöntemidir.
Sadece bedensel hastalıkların değil, ruhsal problemlerin tedavisinde de oruç önemli bir rol oynamaktadır.
Aldığımız gıdalarla beynimize yüklediğimiz enerji genellikle negatiftir. Buna karşılık güneş ışınlarından ve solunum yoluyla havadan aldığımız yaşam enerjisi ise pozitiftir. Gereğinden fazla yemek yediğimizde beynimiz dışarıdaki hava ve güneşten gelen pozitif yüksek frekanslı enerjiye kendisini kapatıp, yediklerimizle gündelik bilinç hallerinde kalmamıza neden olan düşük frekanslı negatif enerjiyi beyinde kullanır.
Gıda alımı azaltıldığı zaman ise beyin, pozitif yaşam enerjisini kullanarak, yüksek frekanslı bilinç hallerine geçişe açık hale gelir. - “Ben ilmi açlıkta gizledim, insanlar onu toklukta arıyorlar” (Hadis-i kudsi)
Oruç, biyolojik bedenin yanı sıra daha da önemlisi sonsuza kadar kullanılacak enerji bedeni oluşturan zihnin ve ruhun daha sağlıklı olabilmesi için insanın kendine uygulayabileceği en önemli tedavi yöntemidir.
Oruç tutan kimsede düşük frekanslı dünyevi bilinç halleri, bir müddet sonra yerini yüksek frekanslı ilahi yasalara bırakır. Beden ve zihindeki tedaviyi de bu yüksek frekanslı ilahi yasalarla eş zamanlı ve uyumlu çalışma içerisine giren beyin otomatikman gerçekleştirir.
Oruçlu iken yapılan tefekkür ve ibadetin sonucunda ulaşılan farkındalık üst düzeydedir. Beyindeki, yüksek frekanslı bilinç hallerini oluşturan enerjiyi arttırabilmek, düşük frekanslı negatif dünyevi enerjiyi en aza indirmek için Kuran'da, Hz. Muhammed’in hadislerinde, İncil'de, Tevrat’da ve diğer tüm dinlerde "oruç" yapılması istenen bir ibadet olarak insanlara kesinlikle tavsiye edilmiştir.
Oruç sırasında dışarıdan besin gelmediği için beyin, bağışıklık sistemi ve sindirimle uğraşmaktan kurtulur ve iç beslenmeye geçerek, bütün gücünü vücudu temizleyerek, tedavi etmeye yöneltir. Aç kalan hücreler daha önce gıda olarak alınan ve depolanan atıkları, birikintileri parçalar, kullanır ve dışarı atar. Hastalıklı, zayıf olan hücreler ilk etap da tüketilerek yok edilir. Bu suretle doku ve hücrelerde çok hassas ve ince temizlik işlemleri yapılmaya başlanır.
Atıklardan arındırılmış vücutta, özellikle kan çok iyi temizlenmiş hale gelir ve kan dolaşımı düzene girer. Bu da İnsanın kendini dinç ve huzurlu hissetmesine neden olur. Düzenli tutulan oruç, beyinde yerleşen zararlı programları siler, düşünce, anlayış ve ezberleme yeteneğini, görme, işitme, tat alma duyularını geliştirir. Adeta tüm vücutta bıçaksız yapılan bir operasyon, ameliyat gerçekleşir .“Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız.” (Hadis-i kudsi/Terğîb, 2,83)
Yalnız!.. “sadece aç kalmak, oruç sayılmaz.” Oruç da “niyet” etmek (formatlamak) çok önemlidir. Niyet, Allah' a tam bir teslimiyetle, karşılığını Allah’dan isteyerek, pozitif duygularla yapıldığı zaman beyin bu niyet doğrultusunda tüm organların çalışma sistemini otomatikman senkronize ederek programlar. Bu programın işleyişini bozmamak için de, süre tamamlanana kadar niyetin bozulmaması gerekir.
Oruç süresince tüm vücudun çalışma sistemi otomatiğe programlandığı için bu süre içerisinde aç kalmaktan kaynaklanan vücut dengesini bozucu (kan şekeri ve İnsülinin değerlerinde) çok önemli rahatsızlıklar genellikle yaşanmaz. Çünkü!.. Niyet edilerek başlanan oruç boyunca beyin, diğer bütün organları senkronize ederek kişiyi bilinçli ve zinde tutar.
Oruç sırasında insanın geçici halsizlik hissetmesi ise açlıktan değil, vücudun kendi, kendisini tedavi edip, yapılandırmasından kaynaklanır.
Yediklerimiz, bedensel sağlığımızı etkilediği gibi, daha da önemlisi psikolojimizi, ruhsal dünyamızı, dolayısı ile tüm yaşamımızı etkilemektedir.
Çünkü, bağırsak nöronları, alınan gıdaları algılayıp değerlendirir ve bu değerleri beyne yollar. Beyindeki bağırsak nöronları ile bağlantılı amigdala (şeytani) bölge gelen bu data yüklü elektrik sinyallerini, benzer frekanstaki günlük düşük frekanslı lokal hücre gurupları ile iletişime sokar. Bu da bilinci beden ve dünyaya dönük bir şekilde aşağıya çekerek, kişiye gerçekte sınırsız, bütünsel bir bilinç varlık olduğunu unutturup, tek/bütün olanı bilinçte ayrı ayrı birimlermiş gibi algılatarak kişinin bilincinde “ben ve diğerleri” algısını oluşturur.
Bu algı ile oluşan "ben varım" duygusunu koruma ve yaşatabilme gayesi de insanı "diğerleri" ile hiç bitmeyen bir savaşın içine sokar. Şeytani vasıflardan oluşan kin, nefret, kıskançlık, sahiplenme, korku ve ayrılık frekansları ile beslenen bu savaşsa insanın ruhunda devamlı ateşi körükleyerek ona "cehennemini" yaşatır. -"Şeytan insanın damarlarında kanın aktığı gibi kolayca dolaşır. Oruç tutarak şeytanın yollarını daraltınız" (Hadis-i kudsi) - “Oruç tutunuz tâ ki korunasınız” (Bakara suresi/183)
Oruç gerçekte bedensel ve ruhsal anlamda tam bir sağlıklı olma durumudur. Önemli olan orucun bu yaşamsal önemini kavrayan insanın bunu yaşamı boyunca bir alışkanlık haline getirip, ömür boyu bir yaşam tarzı olarak uygulayabilmesidir.
Bundan dolayı insanın yedikleri, içtikleri ve bağırsakların kontrolü, terbiyesi yani “oruç” çok önemlidir.
Allah "Oruç dışında her amel insanın kendisi içindir. Oruç ise benim içindir, mükafatını da ben vereceğim" demektedir. (Hadis-i kudsi/ Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163.)

Beynimdeki yabancı-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Küfür, hakaret içeren yorumlar yayınlanmayacaktır.
Teşekkürler..

Bumerang - Yazarkafe

Bumads

Mart 2007'nin "En iyi blog"u Seçilmişti blogum!Teşekkürler destekleyen herkese...